Garden State üzerine anlık bir karalama

Film, bir tür hayatın amacını bulma fikri üzerine kurulu

12 Aralık 2008

12.12.08. Garden State üzerine anlık bir karalama;

 Garden State, Zach Braff''ın yazdığı, yönettiği ve başrolünü Natalie Portman, Peter Sarsgaard ve Ian Holm ile paylaştığı filmdir. Film, 26 yaşında, düşük bütçeli filmlerde küçük roller alabilen ve ek iş olarak garsonluk yapan Andrew Largeman''ın (Zach Braff) 9 sene sonra, annesinin ölümü üzerine eve dönmesini konu alıyor. Bu 4 günlük eve dönüş sırasında geçmişiyle yeniden bağlantı kuruyor, psikiyatrist babasının yazdığı ilaçları bırakıyor, yüzleşmesini öğreniyor, biraz tuhaf bir kız sayesinde yeniden hissetmeyi öğreniyor. Annesinin cenazesinde, eski arkadaşı Mark ile karşılaşır. Largeman, babasıyla tartışmaktan uzak dururken, daha çok eski arkadaşları ile vakit geçirir. Daha sonra Largeman bir doktorun bekleme odasında Sam (Natalie Portman) ile tanışır ve hem kendilerini, hem de birbirlerini belirli bir paralellik çevçevesinde tanıyarak bir ilişkiye başlarlar. Film, New Jersey''de iki Scrubs sezonu arasında 25 gün gibi kısa bir sürede çekilmiş ve benim kişisel olarak en beğendiğim, takip ettiğim film festivali olan Sundance film festivalinin ''official film''i olmayı başarmış. Filmde çok iyi bir açılış sekansı var. Gördüğü rüyalar bile ağır çekim ve tekdüze olup herhangi bir heyecan belirtisi içermemektedir. Filmin başında Andrew beyaz bir banyoda,üzerinde beyaz bir tshirtle aynaya bakar, odası, yatağı herşey beyazdır.. aldığı ilaçlar yüzünden içinde bulunduğu boş, steril, yalnız ve renksiz dünyasını görüyoruz.. içide çevresi gibidir, renksiz ve bomboş.. hergün yapmak zorunda olduğu şeyler; işe gitmek aynı trafik çilesini çekmek, büyük şehirde yaşamanın zorlukları, yatıştırıcılar vs. Eve geldiği zaman, daha küçük bir yere geliyor ve bunların hepsinden birden kurtulmuş oluyor istemeden. Film içerisinde minik minik diyalog olmayan komik sahneler mevcut.(lavaboda yanından geçerken kendi kendine akmaya başlayan musluklar,  gömleğin duvar kağıdıyla uyumlu olması,  gece parti bittikten sonra delik perdelerden gün ışığı sızan evde uyanması ve alnında balls yazarken, kapının önünden elinde süt şişesitle bir şovalyenin geçmesi sahnesi, andrew largeman''in doktorun odasına girdiğinde duvardaki ve tavandaki diplomalara ve diğer çerçeveli şeylere baktığı sahne, ultrasona girerken vücudunda bir önceki gece olan partiden kalma yazılar ve çizimler, köpeğin otururken şeyini kaşıdığı sahne) bütün bu sahnelerde southpark sessizliği mevcut bu da sahneyi daha komik bir hale sokuyor. Andrew Largeman''ın arkadaşının şatosundaki partide şişe çevirmece sahnesinde hızlı-yavaş kamera ''pan''ları eşliğinde ve fonda zero 7-in the waiting çalarken sıranın Largeman''a gelmesi üzerine kameranın yavaşlaması, müziğin bitmesi ve kate mossvari bir kızın koltukta oturan Largeman''ı seksi bir biçimde öpmesi nefesi kesecek etkileyici bir sahneydi. Banyo, filmde bir kilit noktası aslında. Üzerinde duvar kağıdıyla aynı kumaştan bir gömleği giydiği sahne, annesinin boğuldu yer, Sam ile ilk kez öpüştükleri ve ilk kez bişeyler hissettiği yer, ilk kez göz yaşı döktüğü yer hep banyodur.  Aslında andrew karakterini kullanarak, kendi jenerasyonu adına çıkıp sunum yapıyor zach braff. Son dönem Amerikan bağımsız sineması sanki kendi içinde bir janr yarattı. Romantik komedilere ruh ekleyerek , Albert Camus veya J.P Sartre bakışımı üzerinden yorumlanmaya başlandı. Filmin, Lost in Translation ile olan benzerliği yabancılaşmayı(alienation) barındırması. Ayrıca Natalie Portman''ın canlandırdığı sam karakteri ile Kate Winslet''in ESOTSM''daki Clementine karakteri de bazı noktalarda birbirlerine benziyorlar. Donnie Darko''daki Donnie karakteri ile bu filmdeki Andrew karaktererinin de bir çok ortak yanı ve geçmişi olduğu söylenebilir. Bu yüzden biraz da 90''ların jenerasyonuna gönderme yapan bir film. İnsan bazı şeyleri düşlemeden edemiyor. Hayatımızda şömine başında ''remy zero'' eşliğinde tap dance yapan biri olsa keşke. Natalie Portman olağanüstü biri ve olağan olduğunu farkettiğinde olağandışılaşmasını bilen birisi. Filmin içinde Zach Braff, Natalie Portman''a sevimlilik yapma gibi birşey söylüyor. Natalie Portman''ın sevimli olamaması gibi bir durum söz konusu değil zaten. Filmin müzikleri çok uzun ve ayrı bir yazı konusu aslında.  Zach Braff kendi dinlediği müziklerden seçtiği soundtrack''i Grammy ödülü kazandı.  Track list: don''t panic - coldplay, caring is creepy - the shins, in the waiting line - zero 7, new slang - the shins, i just don''t think i''ll ever get over you - colin hay, blue eyes - cary brothers, fair - remy zero, one of these things first - nick drake, lebanese blonde - thievery corporation, the onlyliving boy in new york - simon & garfunkel, such great heights - iron and wine, let go - frou frou, winding road - bonnie somerville, The Postal Service - Such Great Heights. Böyle bir soundtrack albüme kötü diyen biri filmi en başından izlemesin zaten. Zach Braff, Garden State ile ilgili kendi blog''unu kurmuş ve oraya arada bir yazılar yazıyor ilgilenenler için. Film, bir tür hayatın amacını bulma fikri üzerine kurulu. andrew nihayet içindeki sonsuz boşluğa bağırma cesaretini gösterir. Bunun karşılığında o boşluğa kendisiyle beraber bağıracak bir başkasını da yanında bulacaktır. İnsanın aklına yaşanmış paralel ve güzel şeyler geliyor bu filmi izleyince.. ve birden ''garden state''ci olunuveriliyor. Son olarak; Andrew ve Samantha küvette otururlarken, insanların kendilerini yalnız ve çaresiz hissettiklerinde ve bir ilişkide belki de en çok ihtiyaç duyulan, ilişkinin gerçek bir ilişki olması için ''yanında kendimi güvende hissediyorum'' cümlesinin geçtiği etkileyici bir sahne:
samantha : how are you feeling?
andrew : safe.. when i''m with you i feel so safe.. like i''m home..  
 

[paslı kavanozdaki beyin] içinden çıktı


Ne diyordun?