Revolutionary Road Filmi ile ilgili saçmalama sonucunda kısa bir yazı.

Gerçek şudur: Evrenin ve hayatımızın temeli kaos üzerine kuruludur

04 Mart 2009

04.03.2009. Revolutionary Road Filmi ile ilgili saçmalama sonucunda kısa bir yazı. 

 

Gerçek şudur: Evrenin ve hayatımızın temeli kaos üzerine kuruludur. İnsanlar bilinçli veya bilinçsiz olarak tüm çabalarını bu kaos durumunu gizlemek veya görmezden gelmek için harcarlar. Bir an dünyadan uzaklaşıp, durup düşünüldüğünde her şeyin ne kadar boş olduğunun farkedilmesi bu sebeptendir. Bunun farkına varılmasından sonra, bu düşünceden uzaklaşmak için, kısa vadede, kendimizi iyi hissettirecek küçük saçma şeyler(bulunduğumuz odayı değiştirmek, dinlediğimiz müziği değiştirmek, elimizle burnumuzu karıştırmak gibi) yaparız, uzun vadede ise, evlenmek, çocuk yapmak, kendimiz ve çocuklarımız için para kazanmak v.s. gibi bizi sisteme dahil eden aktiviteler ile zaman geçiririz. Kaos gerçekliğin ta kendisidir, fakat gerçeklik insan bünyesinin kaldırabileceği bir şey olmadığından, biz simulakrayı seçmeyi tercih ederiz. Jean Baudrillard''ın anlatmak istediği konu da tam olarak budur. Bu gerçekdışı(simulakra) dünya, imgesel yönü güçlü olsa da, monotonlaşmaya başladığı zaman sıkıcıdır ve başka bir simulakra üretip, daha güzel ve farklı bir yaşamın olduğu ve buna ulaşman için uğraşman gerektiği ümidini üretir kendi içinde. April, Frank''in kafasındaki Paris''i imge olmaktan çıkarmak ister ve ona bu yüzden Paris''e taşınmayı teklif eder. Tam bu noktada, Frank, April ve zihinsel engelli John Givings arasında ormanda geçen konuşma filmin özünü yansıtıyor:

John Givings: Sizi seven bir kaç insandan mı kaçıyorsunuz?
Frank: Kaçmıyoruz.
John Givings: O zaman Paris''te ne var?
April: Farklı bir yaşam.
Frank: Belki de kaçıyoruzdur.. Burada umutsuz, boş hayattan kaçıyor olabiliriz, öyle değil mi?

John Givings''in buradaki cevabı gerçeğin dillendirilmesidir:
John Givings: Umutsuz ve boş mu?.. Şimdi söyledin. Pek çok insan boşluğa düşer, ama umutsuzluğu görmek cesaret isteyen bir şeydir.. vay canına!


Kaos tabanlı bir yaşamda, insanın yaşamı boyunca yaptıklarını anlamsızlaştıracağından dolayı, umuttan bahsetmek cesaret isteyen bir şeydir! Bu korkudan uzaklaşmak için kendini oyalayacak her türlü işe sarılır.Frank, herşeyi düşünür, tartar ve Paris''in imgesel olarak kaldığı sürece anlamı olduğunu farkeder ve gitmekten vazgeçer. Fakar bu durum April için katlanılamaz bir şeydir. bu noktadan sonra gerçeklikten iyice uzaklaşan Frank, simulakra hayatı yeniden anlamlı görmeye başlar ve bu sefer de John Givings onun için katlanılmaz bir hal alır. "Hopeless emptiness" denen şeyin, ''gerçeklikle'', ''imgesellik'' arasında kalan olgu olduğunu düşünüyorum. Filmde sağlam bir konformizm eleştirisi olduğunu da ayrıca düşünüyorum. Filmdeki karakterlerin hemen hemen hepsi, bir şekilde istemedikleri hayatı yaşıyorlar. ya bunu farkedemeyecek kadar sıradanlar, ya da farketmelerine rağmen birşey yapamayacak kadar korkaklar. Uzun zamandır, deli olarak gördüğümüz insanların, sadece gerçekliğe daha yakın olduklarını düşünürdüm. John Givings, film içinde buna bir örnek teşkil ediyor. Filmde dikkat çeken özelliklerden biri de savaş sonrası amerikası ve 1950 lere özgü sigara furyası.. Özellikle Kate Winslet şu ana kadar izlediğim en iyi oyunculuklardan birini gerçekleştirmiş. Çok doğal ve gerçekçi. Ayrıca tartışma sahneleri de çok başarılı. Film müzikleri enfes! Bu filmi izlemeden önce kesinlikle Jean Baudrillard''ın Simulakra''sını okumalısınız. Bazı şeyler daha netleşiyor. Revolutionary Road, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken çok güzel bir film.

[paslı kavanozdaki beyin] içinden çıktı


Ne diyordun?